Salı, 06 Mart 2012 15:02

Nasra Teyze - Mardinli Usta...

Mardinli Nasra Teyze, 88 yaşında bir süryani; Türkçe bilmiyor. Okuma yazma da bilmiyor... Ama kendini bildi bileli basmacılık yapıyor. Beyaz patiska bezlere çizdiği, konusunu İncil’den alan desenler, Şahmeranlar, Hazreti İsa veya Meryem Ana tasvirlerinin bulunduğu basmalar yöredeki Süryani kiliselerini ve manastırları süslüyor... Ve meraklıları arasında adeta kapışılarak dünyanın dört bir yanına gidiyor.

Nasra Şimmes Hindi. Mardin'deki Süryani kiliselerinin son ressamı.

Evlendiği, çocuklarının vaftiz edildiği kiliseyi eserlerinin süslemesi ona büyük gurur veriyor. Ata yadigârı evinde, çok eski bir geleneği özveriyle yaşatıyor Nasra teyze. Çocukken babasından öğrendiği basmacılığı sürdürüyor o. Büyük bezlerinin üzerine önce motifleri çiziyor. Kök boyalarından hazırladığı karışımı, kalıplara sürüp, bezin üzerine basarak titizlikle desenleri oluşturuyor. Sabahtan gecenin geç saatlerine kadar, fırçalarını baba yadigârı tahta kalıplardaki boyalara bandırıyor. Babasından öğrendiği motiflere yenilerini ekliyor. Büyük bezler için aylarca uğraşması gerekiyor. Üstelik artık gözleri iyi görmüyor ve bedeni yorgun.

Mardin'de Süryanilerin sayısı azalırken, o da evinde yalnızlaşmış. Ama doğduğu toprakta yaşaması ve ölmesi gerektiğini düşünmüş. Ancak ondan sonraki kuşaklar, geleceklerini uzaklarda aramışlar. Dört çocuğu ve torunları, Kanada, Avustralya ve Amerika'da yaşıyor. Uzun ömründe komşularının terk ettiği evlerine başkalarının yerleşmesine de tanıklık etmiş. Ancak giden Süryaniler kadar yerlerine yerleşen Araplarla da dost. Türkçe bilmiyor. Evde Süryanice, komşularla Arapça konuşuyor.

Nasra Teyze bugünlerde İstanbul'da...

Koleksiyon Mobilya tarafından organize edilen “Nasra kadın sergisi” Tarabya’daki Galeri Koleksiyon’da... Nasra Hanım’ın eserleri ilk kez sergilenecek ve bir ay boyunca sergi açık... Kaçırmayın bu fırsatı...

600 YILLIK MARDİNLİ

Nasra Şimmes 1924’te, 600 yıl boyunca Mardin’e kök salmış Süryani bir ailenin kızı olarak doğdu. Büyük avlulu geleneksel bir evde büyüdü. Hâlâ da Mezopotamya Ovası’na bakan bu taş evde yaşıyor. Annesi Farha Hanım, Mardin’deki Amerikan Koleji’nde öğretmendi. Babası İshak Şimmes Hindi ise her türlü el sanatıyla uğraşırdı. Sipariş üzerine ahşap ve taş masalar, aynalar, özel ev eşyaları yapardı.

“Hayat koşulları çok daha zordu ama buna rağmen hep birlikte mutlu bir şekilde yaşardık. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında üç boyutlu bir resim yapıyor babam; soldan bakıldığında İsmet İnönü, sağdan bakıldığında Fevzi Çakmak, tam ortadan bakıldığındaysa Atatürk görünüyordu. Babam bunu Atatürk’e hediye olarak gönderiyor, Atatürk çok beğeniyor ve bu sanatçıyla tanışmak için Ankara’ya davet ediyor. Fakat o dönem cesaret edip gidemiyor babam. Bunun üzerine Atatürk babama bir teşekkür madalyası gönderiyor. Ben de onun mirasını devralarak nefesim yettiği kadar yaşatmaya çalışıyorum” diye hatırlıyor Nasra Teyze…

BAZEN BOYAMAK AYLAR SÜRÜYOR

Yeteneğini ve sanatını babasından devralmış ama nasıl yapıldığını kendi kendine, bakarak öğrenmiş. Sonra da babadan kalan basma kalıp ve fırçalarla patiska boyamaya başlamış. Evlendikten sonra dokumacılık ve gazıl (kıldan yapılan ip) gibi Mardin’de şu an kaybolmuş olan işlerde çalışmış. Uzun yıllar evinde terzilik yapmış. Kiliselerden gelen talep üzerine basmacılığa geri dönmüş. Bugün eserlerinin tümünü hayal gücünden ürettiği kalıplarla ve el çizimiyle yapıyor. İncil’den tasvirlerle süslü rengarenk soyut desenler, kilise perdesi, masa örtüsü, duvar süsü olarak bir Süryani geleneğini yaşatıyor. Meryem Ana, İsa, Son Yemek, azizler, melekler, Mardin’in güvercinleri ve Şahmeran en sık kullandığı motifler. Büyük boydaki boyamalar için bazen aylarca kendini unutarak çalışıyor.

SADECE TORUNLARI BİLİYOR

Nasra Şimmes yok olmaya yüz tutmuş bir sanatın temsilcisi. Çırak olmak için yanına gelen çok olmuş ama bu bir aile geleneği olduğu için öğretmeye yanaşmamış. Sadece torunlarına öğretmeye çalışıyor. İçlerinden Gabriel ile Riva’nın daha ilgili olduğunu söylüyor. Beş çocuğu var; kızlarından biri İstanbul’da, biri İsveç’te yaşıyor. Bir ara uzun bir tura çıkmış; Amerika, Kanada, İsrail ve İsveç’e gitmiş ama hiçbirinde barınamamış. “Yaşadığım ve öleceğim yerdir Mardin; öylesine bir tutku” diyor. Sabahları erken kalkıyor, kahvaltısını yaptıktan sonra işine başlıyor. Öyle alışmış ki, bir an bile çalışmaktan kendini alıkoyamıyor. Atölye olarak da kullandığı evini dünyanın her yerinden turist ziyaret ediyor.

Nasra Teyzeyi ve atölyesini görmek, yarattığı basmaları yakından incelemek isterseniz Haydi Mardin’e

23 Nisan’da Mardin Turu => Taşın dile geldiği kent, Mardin ve Diyarbakır turu. Ayrıntılı bilgi için tıklayın..

Bu kategoriden diğerleri (önceki-sonraki makaleler): « Galata Mevlevihanesi Ortadoğu'nun İlk Matbaa Makinası Mardin'de »
Yorum yapmak için oturum açın

Sosyal Medya